İstanbul gibi büyük bir şehirde kültürümüze aidiyet duyan insanlarımız arasındaki büyük bir boşluğu doldurmak için, 2008 yılında yola çıkan İstanbul Azerbaycan Kültür Evi yarandığı günden birçok sosyal ve kültürel etkinlik ve faaliyetlerini hayata geçirmiştir. Toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap vermek ve kültürümüzü başta İstanbul olmak üzere, Türkiye’de tanıtmak amacıyla çalışmalarına şevkle devam etmektedir. Kültür Evinin başkanı Hikmet Elp'le bu konuda haber sitemiz xeber100.com için röportaj yaptık...
- Konumuz “Azerbaycan Kültür Evi” yaranması, faliyeti olsa bile, önce sizi okurlarımıza tanıtmak isterdim...
-1963 te Iğdır'ın Aralık ilçesinde doğdum. Batı Azerbaycanlı bir ailenin oğluyum. Öğretmenim ve üç yıldır emekli oldum. Şu anda kültürel çalışmalar yapmaktayım.5. yıldır ki İstanbul Azerbaycan Kültür Evinin başkanı olarak kültürümüze hizmet etmekteyim. İstanbul gibi büyük şehirde yaşamakta olan çocuklarımız kültürümüzden uzak ve bilgisiz yaşamaktaydılar. Bu durumun bizler için büyük eksiklik olduğunu gördük ve Kültür Evimizi kurduk. Tabii ki kültürümüzün Anadolu Türklüğüne tanıtmanın da eksikliğini görünce, bu boşluğu doldurmak için elimizden geleni yapmaya karar verdik.
-Dünyada yüzlerce cemiyetler, dernekler Azerbaycanın tebligatı için çalışsalar da bir türlü sonuca istenilen sonuca ulaşılamıyor..Sizce bunun sebebi nedir?
-Bu sorunuza ne yazık ki olumlu bir cevap veremiyorum. Ne yazık ki diyorum çünkü, Azerbaycan kültüründen kopan ve dünyanın her yanına dağılmış olan insanlarımızın varlığına rağmen, mevcut diaspora faaliyetlerimiz zayıf kalmaktadır. Diaspora kişisel ilişkilerle, hatır-gönül ile yapılacak bir örgütlenmeyle olamaz. Bu işe sevgisini, emeğini, yüreğini gerekirse hayatın koymaktan çekinmeyecek adamlarla olur. Bir ülke düşünün, diaspora bakanlığı kurulmuş olsun ve bu bakanlığın sırf diaspora faaliyetlerini yürütmek için geniş bir bütçesi olsun ancak, dünya ülkelerinde var olan potansiyelimize rağmen yeterli çalışmaları gösteremesin...Geçtiğimiz aylarda Diasporanın Bakü'de bir kurultayı olmuştu ve bu konuda benim de bir yazım olmuştu ki, o kurultaya katılım gösterenlerin yaptıkları çalışmalar araştırılsa, bizim çalışmalarımızın yanında esamesi okunmaz. Bir çoğu ahbap-çavuş ilişkisi ile oradaydılar. Ne yazık ki o kurultaya İstanbul Azerbaycan Kültür Evi davet edilmemişti. Bundan bahsederken lütfen yanlış anlaşılmasın; oraya gitmek veya gitmemek değil amaç: Oraya gidenlerin diasporayla ilgili hangi fikir ve tekliflerle gittiğini, diasporaya ne gibi katkılar sağladıklarına bakmak gerekir. Çünkü, turistik gezi amaçlı gidilmiş ve ileriye dönük hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu güne kadar Türkiye de dahil olmak kaydıyla, Azerbaycan Kültürü ve Azerbaycan'ın tarihi derinliği hakkında yeterli tanıtım yapılmamıştır veya yapılamamıştır. Bunu söylerken, sırf Diasporayı suçlamak sanırım haksızlık olur. Türkiye'de yaşamakta olan 3 milyondan fazla Azerbaycan kökenli bizler de bu konuda gerekli duyarlılığı göstermediğimizi söylemek gerekir. Tanıtım, geç kalan yanımız ve de en büyük eksikliğimizdir. Avrupa'da ve Amerika'da, hatta dünyanın diğer yerlerinde güneyi ve kuzeyi ile Azerbaycan insanının varlığından istifade edemediğimizi düşünüyorum. Diyebilirim ki Kuzeyden çok Güneyden insanlarımızın olduğu ve Azerbaycan bayrağı için canını ortaya koyabilecek insanlarımızın olduğunu biliyorum. Her nereye gittiysem, gördüğüm İran siyasi haritası içinde kalan Azerbaycan'dan yabancı ülkelerdeki insanlarımızın milli duyguları yabana atılmayacak kadar güçlüdür ve samimi vatanseverliği gördükleri yerde severek bu çalışmaların içinde yer almaktalar. Benim gördüğüm, insanlarımız inamlarını kaybetmiş. Vatan ve millet sevgisinden konuşulan yerde, arka planda çıkar hesaplarını görmekten olacak ki bu tür faaliyetlere katılmaktan uzak duruyorlar. Aynı durum bu gün bizim faaliyet alanımız olan İstanbul'da yaşamakta olan Azerbaycanlı gençlerimizin çoğunluğu için de söylemek mümkündür. Onbinlerce ifade edebileceğimiz sayıları olan bu gençliğimizden çok küçük bir kısmı faaliyetlerimize katılmış veya destek vermişlerdir.
-Azerbaycan Kültür Evinin tebligatı yeterli mi?
-Tabii ki yeterli değildir. İstanbul Azerbaycan Kültür Evinin bu güne kadar yapmış olduğu çalışmalar bir çok alanda ilkleri oluşturmuştur. Bizden önce kurulmuş olan birçok dernekler olmuş ama uzun ömürlü olamamışlardır. Her kurulan dernek, bir heyecanla kurulmuş ancak, sonrasını getirememiştir. Bunun bir çok sebepleri vardır. Kimi imkansızlıktan, kimi hedefsizlikten, kimi de ilgisizlikten kısa sürede kapanmıştır. Biz ise kurulduğumuz ilk günden bu güne kadar yapmış olduğumuz her çalışmayı, her faaliyeti "bir dava" anlayışı ile yürütmüşüz. Yaşamış olduğumuz imkansızlıklara rağmen, asla yılmamış, yorulmamışızdır. Şahsen ben bu çalışmaları hayatımın önüne koymaktan çekinmemişimdir. Maddi ve manevi anlamda çok büyük sıkıntılara girmiş olmama rağmen, hiçbir resmi kurum ya da kuruluştan destek beklemeden, şahsi imkanlarımızın da üzerine çıkarak birçok başarılı işlere imzamızı atmışızdır. İnancım, bu tür çalışma ve faaliyetleri kutsallığına inanırsak, siyaseten veya menfaat ilişkileriyle değil, tamamen "vatan ve millet" sevgisiyle mayalarsak amacına ulaşır. Buradan sizlerin aracılığı ile de söylüyorum: hiç kimseye şirin gözükmek için, kimselere yaltaklanmak için bu işler yapılmaz. Şayet öyle bir anlayışla hareket edilirse, asla başarıya ulaşılmaz...
-Yaşadığınız olumsuzluklar oluyor mu? Bu yüzden yanlış anlaşıldığınızda, sert tepkiler aldığınız zamanlarda sizin tavrınız nasıl oluyor?
-Bu sorunuza keşke "HAYIR" diyebilseydim! Maalesef olmuştur, bu gün de yer yer olumsuzluklarla karşılaştığımız durumlar oluyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de izinsiz yaşamakta olan Azerbaycanlı insanlarımız var ve bunların sayısı yüzbinleri bulmaktadır. Bu ailelerin çocukları ne yazık ki okula gidememektedirler. Bu konuda bir araştırma yaptık ve yoğunlukla İstanbul'da yaşadıklarını gördük. Bu konuda hem Azerbaycan yetkililerine, hem de Türkiye resmi yetkililerine durumu bildirdik ve de, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın eğitimleri ile ilgili sorunların çözümlenmesini istedik. Hatta, bunun Türkiye açısından uluslararası suç teşkil ettiğini dile getirdik. Yıllardır bu konuda yazıp-çizmemize rağmen hiçbir çalışma yapılmadı. Hatta bazı zavallılar bizi Azerbaycan'ın aleyhine çalışıyormuşuz gibi anlatmışlar. Şayet, geleceğimiz dediğimiz binlerce çocuklarımız, eğitimsiz ve cahil kalacaklarsa bu konuda yapabileceğimiz ne varsa yapmalıyız. Bunu yüksek sesle seslendirmemiz gerekiyor ki, yüksek makamlara şikayet etmek gerekiyorsa bunu da etmekten çekinmeyiz. Bizler, hiç bir beklentimiz olmadan bu davanın neferleriyiz. Azerbaycan Kültürünün müziği ile, tiyatrosu ile, tarihi ile, kısacası medeniyetimizin her sahasında kendi çapında çalışmalar yapmaktayız. Toplumumuzla ilgili tüm olumsuzluklara karşı mücadele vermekteyiz. Söz konusu faaliyetlerimize İstanbul Başkonsolosluğunu bilgilendirmek ve de davet etmemizin yanında sağ olsunlar bazı noktalarda zaman zaman çalışmalarımıza da destekleri olmuştur. Son zamanlarda işbirliğimiz daha da yoğunlaşmıştır.
-Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti çevresinde gelişen olaylar dünyanın gündemini tutan, hatta dünyayı ilgilendiren bir mesele haline geldi. Böyle bir durumda Türkiye'nin olaylara, tepkisi nasıl oldu?
-Düşünüyorum ki Türkiye Cumhuriyetinin son zamanlarda olaylara yaklaşımı daha millî görünmektedir. Kendi içinde ve dışında haddinden fazla problemleri var, bunların çözülebileceğine inancım var. Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgemizde ve kendi sınırları içinde tam bağımsız ve kendine özgü yaklaşımları olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği politikalardan uzaklaşmadan, günümüz şartlarını da gözardı etmeden ülke ve milletin geleceğinin yönlendirilmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyetinin tecrübe ve birikimi sözkonusu politikayı uygulayabilecek yeterliliktedir.
Çalışmalarımız konusunda herhangi bir engel oluşturmamaktadır. Sadece Türkiye değil, aynı zamanda Azerbaycan Toplumunun 24 yıldır Karabağ konusunda yaşamış olduğu travmayı hala atlatamadığını düşünüyorum. Bizler buralarda o acıyı bu gün bile hiç kapanmamış gibi hissediyorsak, hemen hemen her aileden verilen şehitlerin yanında kaybedilen topraklarımızın ezikliği ve üzüntüsünü üzerilerinden atamadıklarını düşünüyorum. İnanıyorum ki o insanlarımızın çoğunun böylesine yaşamaktansa, bu gün yeniden savaşın başlaması ve o topraklarda ölmeği tercih edeceklerini düşünüyorum. Bunu 2 Nisanda bir haftalık çatışmalarda insanlarımızın gözlerinde gördüm ve 60 yaşındaki adamların da gönüllü savaşa gitme arzusunda olduğunu gördüm. Millî duyguların ölmediğine şahit oldum. İnsanlarımız gerçekten çok cefakar bir millettir. Tüm olumsuzluklara karşı yine de yılmadan hayat mücadelelerine devam edebiliyorlar. Ne yazık ki, bu gün 1990 lı yıllarda ekonomik olarak bulundukları seviyeden pek farklı bir noktada değiller. Bu gün yaşamakta oldukları ekonomik sıkıntılara rağmen gecesini gündüzüne katarak, çoluk-çocuğuna ekmek götürmek için inanılmaz mücadele vermekteler. Bu milletin duyarlılığından asla şüphem yoktur. Zamanı geldiğinde ilk fırsatta ayağa kalkmayı bilen bir milletimiz var.
-Doğru, millet olarak tüm fedakarlıklara hazırız hazır olmasına da, ama dünya ülkelerinin olaylara bakış acısı nasılsa problemler kördüğüm olarak kalıyor. Bu gibi politik oyunlar nereye kadar?
Dünya siyasetinde belli güçlerin çeşitli oyunları yürümektedir. Emperyal güçler, dünyayı kendi aralarında paylaşmakta ve bizim gibi ülkeler de söz konusu güçlerin birer uydusu gibi hareket etmektedirler. Başta Türkiye olmak kaydı ile Türk cumhuriyetlerinin birlik düşüncesi olursa ve Atatürk'ün çizdiği tam bağımsızlık fikrinde hareket edilirse, o zaman Türk dünyası da yukarıda sözünü ettiğimiz güçler karşısında daha güçlü olur ve gelecekte hak ettiği yerini alır. Aksi taktirde; millet birliğinden uzaklaşırsa, Türkiye başta olmak kaydı ile tüm Türk dünyası kaybeden olacaktır. Bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum ki, şu andan itibaren Türk dünyasının birliği ve bütünlüğü, batı ile işbirliğinde değil, içinde Rusya'nın da olduğu Avrasya Birliğinden geçer. Şu anda batıya odaklandığımız her gün zaman kaybetmekteyiz. Çünkü Batı dediğimiz, Avrupa Birliği ve Amerika, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, yerine göre ve belli durum karşısında değişen doğruları olan, çifte standartlarla hareket eden bir noktadadır. Ayrıca Avrupa Birliği misyonunu tamamlamış görünüyor ve dağılma sürecine girmiş bulunmaktadır. Amerika da merkez olma eksenini kaybetmek üzeredir. Dolayısı ile yeni eksen olacak güçü belirleyici olan Türklerin birliği olacaktır. Türkler birlik oluşturmadıkları sürece mevcut dünya düzeni devam edecektir.
-Bazen düşünüyoruz ki(belki de haklı olarak) Türkiye-Azerbaycan kardeşliği, benzer hayat tarzımız, bakış acımız Karabağ torpaklarının özgürlüyü için yeterlidir. Sizce bu mümkün müdür?
-Bu güne kadar Türkiye'yi yönetenlerimiz yüksek öngörü sahibi olamadılar. Sovyetler birliğinin çöküşünü iyi okuyamadıkları gibi oradaki kardeş devletlere yeterli ilgiyi göstermediler. Bu günlerde Türk devletleriyle işbirliğinin öneminin ve vazgeçilmez olduğunun farkına vardılar. Orta Asya Türk devletlerine ulaşmanın da köprüsü Azerbaycan' dan geçer. Türkiye cumhuriyeti için Azerbaycan manevi ve maddi yönüyle vazgeçilmezdir. Türk kültürünün birbirine en yakın iki dokusu Azerbaycan ve Türkiye'dir. Bunlar birbirini tamamlayandır, birbirleriyle güçlenirler. İkisinin siyaseti birlikte olursa hem diğer Türk cumhuriyetlerini kazanırlar, hem de bölgede daha etkili olurlar. Dolayısı ile Karabağ probleminin çözümü de öncelikli olarak Türklerin birliğinden, sonrasında ise Rusya ile birlikte Avrasya birliğini oluşturmaktan geçer. Geçmiş tarihimizde Rusların bizlere yaptıklarını ve siyasetini bilen birisi olarak diyorum, uluslararası ilişkilerde duygusallığa yer yoktur. Karşılıklı çıkara dayalı bir politika uygulanırsa, bundan yüksek seviyede kazançlı çıkacak olan Türk Dünyası olacaktır...