Günümüzde, tarihin belli bir döneminde bir arada yaşamak zorunda olan iki toplumdan birinin, çeşitli nedenlerle mağduriyetinden bahsetmesi moda anlayış haline gelmiştir. Mağduriyet iddialarının doğruluğunun araştırılmadan kabul gördüğüne de sıkça rastlanılmaktadır. Bu konudaki başarı, mağduriyetin gerçekliği ile ilgili olmayıp ne kadar gürültü çıkardığınıza ve sizi alkışlayanların güçleriyle ilişkilidir. Bu nedenle mağduriyet iddiasındakiler, alkışlayacak kesimi kendileri bulma arayışındadırlar. Dünya milletler mücadelesine bu gözle bakıldığında, benzeri birçok olayla karşılaşılacaktır. Bu olaylar analiz edildiğinde ağlaması gerekenlerin ağlamayı beceremediği, haksız ve saldırgan olanın yine aynı pişkinlikle arsızlığı sürdürdüğü ve onu alkışlayanlarla kol kola hareket ettikleri görülmektedir. Bu nedenle çevremizde meydana gelen bu gibi gelişmeleri politik psikoloji metotlarına göre değerlendirmemiz gerekmektedir. Konumuzu, Ermeni Diasporası tarafından Türklere ve Türkiye Cumhuriyetine yöneltilen asılsız iddialar açısından sınırlandırarak değerlendirirsek şu tespitleri yapmamız mümkündür;
-Ermeni Diasporası; Osmanlı-Rus savaşlarında ve Birinci Dünya Savasında Ruslara destek olmaları karşılığı kendilerine vatan olarak vaad edilen toprakları elde edemediklerinden dolayı, buna engel olan güce karşı şiddetli öfke ve intikam duygusu içinde yaşamaktadırlar.
-Osmanlıların, Ermenilerin bir bölümünün yerleşim alanlarını haklı olarak değiştirme mecburiyetinde kalması, onlar açısından ikinci büyük bir travma geçirmelerine neden olmuştur.
- Geçirilmiş trâvmaları ve Türk milleti ile Devletine karşı duydukları nefret; geniş bir coğrafyada yaşamaktan dolayı ulusal kültürlerinden uzaklaşmanın yarattığı kendi milletine yabancılaşma ve milli kimliklerini koruma vasıtası olarak kullanılmaktadır.
1965 yılından itibaren hızla artan ve günümüze dek ulaşan Türkiye'ye ve Türklere yönelik soykırım iddialarını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle bir avuç Ermeni nüfusunun oyunu kazanmak uğruna yalana ve çarpıtmaya dayanılarak yapılan politik oyunlar; yüce Türk milletini topyekün yargılama ve dünya kamuoyu zihninde "soykırım suçunu işleyen caniler" durumuna getirme noktasına ulaşmıştır. Etik anlamda hiçbir kural tanımayan bu gayretlerin; tarihi değiştiremeyeceği bilinmekle birlikte, coğrafya gereği bir arada yaşamak zorunda oları iki ulusun arasına anlamsız nifak tohumları ekeceği aşikardır. Burada bahsedilen Ermenilerden kasıt, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi örf, adetlerini ve dinlerini özgürce yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşları değil: açlıkla karşı karşıya bulunan Ermenistan topraklarından fiziken ve ruhen çok uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avcılığı uğruna halkını boş ve tehlikeli emeller uğruna peşinden sürükleyen fırsatçılardır. 1880’li yıllarda başlayan özellikle birinci dünya harbi sırasında yoğunlaşan Rusya, Fransa, İngiltere ve İtalyan müttefik kuvvetleriyle eğitilen Ermeni militanları ve bunlar arasında Daşnak ve Hınçak terroristleri yıllarca memleketdaşlık yapmış komşu ve arkadaşları olan 1000 yıldan beri kendilerine hürriyet,eşitlik ve özgür vatandaşlık sunan Türk halkı üzerinde ifadesi bile güç katliam, suikast ve tedhiş girişiminde bulunmuşlardır. Osmanlı Devletini parçalamak isteyen emperyalist güçlerin oyununa gelen vatan haini Ermeniler; Türklere savaş hattında ve savaş hattı gerisinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde milyonlarca masum sivil Türk’ü boğazlayarak katletmişlerdir. İşte bu tarihsel süreç içerisinde maalesef hadisenin tarihsel, siyasi, politik ve dini tarafları göz ardı edilerek Diaspora tarafından yaratılan sahte mağduriyet havasının etkisinde kalan bir çok ülke parlementoları tarafından 1915 yılında yaşananlara atfen Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyetinin öncesini teşkil eden Osmanlı Devleti’ne soykırımcı yaftası yapıştırılmaya çalışılmıştır. Bu sürecin son halkasını geçtiğimiz günlerde dost ve müttefik ülke olarak bilinen Almanya Federal Meclisi tarafından alınan ve 1915 yılında Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına dair akıl, izan ve insaf dışı karar oluşturmuştur. Bu kararın; iddia edilen dönemde Osmanlı Devletinin Birinci Dünya savaşında birlikte saf tuttuğu ve dönemin Ermeni Çeteleri tarafından çok geniş Alana yayılan eylemlerinden hareketle çok radikal tedbirler alınmasını önerecek kadar sert olan, onun da ötesinde İkinci Dünya Savaşında yüzbinlerce Yahudinin ve milyonlarca insanın ölmesine neden olan ve tescilli yegane soykırımcı ülke olan Almanya’nın günümüz parlementosu tarafından alınmış olması hadiseyi daha taı komik hale getirmektedir. Gerek ALmanya Federal Meclisi tarafından alınan son mesnetsiz kararı ve gerekse daha once benzer kararları alan diğer ülke parlementoları ve dolayısıyla soykırım iddiasında bulunan diaspora Ermenileri ve onların hamisi olan güçler acaba yakın geçmişte yaşanan Hocalı katliamını nasıl adlandıracaklardır? Karabağ’da yakılan, yıkılan köyleri hangi mantıkla izah edeceklerdir? Alman Parlementosu tarafından alınan ve izan ve insaftan yoksun olan bu son karar; kuşkusuz Büyük Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyetine en küçük bir menfi etki yaratamayacaktır. Tarihçilein karar vermesi gereken asılsız iddiaları parlementolarda karar bağlamak suretiyle mesafe aldıklarını zanneden güruh bilmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti kimliği ve bayrağı altında yaşayan bütün kesimler bu gelişmelerden ciddi şekilde rahatsızlık duymaktadırlar. Öyle ki; ALmanya tarafından alınan bu son karar; Türkiyeli olmakla gurur duyan, kin ve nefretten uzak durma çabasında olan ve diasporanın şerefsiz emellerine alet olmamak için çaba gösteren değerli Türk Ermeni cemaatinin de üzülmesine neden olmuştur. Ümit ederiz ki hiçbir millet ne şimdi ve nede gelecekte böyle bir kalleş ihaneti yaşamasın. İnsanlık; Türklerin geçmişte yaşadığı bu vahim olayları tarafsızca öğrenmeli ve ders almalıdır. Ve insanlık; gelecek nesillerin bu vahim olayları yaşamaması için emperyalist güçlerin oyuncağı olan vatan haini katil Ermenilerin sahtekarlık ve düzenbazlık uydurmalarını dikkate alarak değil, tarafsız ve önyargısız olarak gereken tedbirleri almalıdır. Tarihin tarihçiler tarafından tartışılması gerektiği evrensel gerçeğinden hareketle; gerek Türkiyede yaşayan değerli Türk Ermeni Cemaatinin ve gerekse Ermenistan’da ekonomik zorluklar içerisinde yaşam mücadelesi veren Ermeni toplumunun herhangi bir derdine derman olmak yerine kendi maddi çıkarlarını ön planda tutan, özel amaçlarını yaşatmayı her şeyin üstünde gören diasporanın asılsız bir takım iddia ve söylemlerinin; herşeyden önce buna itibar edenlerin yararına hiç bir şey kazandırmayacağına inanıyoruz. Türk Milletine asılsız bir takım iddialarla hakaret etme cür’etini gösterenlerin her zaman karşısında olacağımızı, tarihi gerçeklerin artık gizlenemeyeceğini, böylesi asılsız iddialara dayanan; kin ve nefretin tohumlarını yeşertmeyi amaçlayan söylemlerle duyarlı Türk Milleti olarak yılmadan mücadele edeceğimizi ifade etmek istiyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.