Türkler, tarih boyu Asya’dan Avrupa’ya hatta Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış ve birlikte yaşadıkları her toplumun kültürüne bir şeyler katarken, söz konusu toplumun da birçok kültür değerlerinden kendi kültürlerinde yaşatmaya açık bir toplum olmuşlardır. Bir anlamda sanırım Türkleri arılara benzetmek yanlış olmayacaktır. Arıların her gittiği çiçeğin balözünü toplamaya çalışırken, çiçeklerin tozlaşma yoluyla döllenmesini sağlamak gibi bir görevi de yerine getirmekte olduğunu görüyoruz.
Binlerce yıllardan süzülüp gelen kültürel değerlerimizi, günümüze kadar bizlere ulaştıran birçok enstrüman vardır. Bunların en başına “saz” ve “ozan” birlikteliğini, yani âşıklık geleneğini koyabiliriz. Âşıklar, sazlı-sazsız, doğaçlama yoluyla-kalemle veya birkaç özelliği bir arada kullanan geleneğe bağlı şiiri belli ezgi ve ahenkle söyleyenlere”âşık-ozan”, söyleme biçimine de “âşıklık-âşıklama”denir. Âşıkların kural ve kaidelerini özünde barındıran sistemin tümüne de “âşıklık geleneği”denir. Âşıklık geleneğindeki tanımlamaya göre âşıklar; saz çalıp-çalamama, atışma, karşılaşma yapıp-yapamama, doğaçlama şiir söyleyip-söyleyememe, usta-çırak ilişkisi içinde yetişip-yetişememe vb. gibi geleneksel ölçülerle birbirlerinden ayrılırlar. Âşıklık geleneğinin oluşmasında ve bu gelenek içinde yetişen aşıkların şekillenmesinde geçmişten günümüze kalan tarihi ve kültürel mirasın önemli bir rolü vardır. Bu tanımlamaya dayanarak şu sonuca varabiliriz: Toplumları ileriye taşıyan ve geliştiren unsurlar içinde kültürel mirasın inkar edilemez rolü vardır.
Türk Edebiyatının bilinen başlangıcı olarak kabul edilen Dede Korkut hikayelerinin de temelinde “kopuz” ve “ozan” vardır. O günlerden bu günlere Dede Korkut’un kopuzu ve dili, geçmiş kültürümüze adeta birer ayna tutarak bizlere ders niteliğinde birçok mesajı ileterek, kültürel çalışmalarımızın mihenk taşlarından birisine çevrilmiştir. Dolayısı ile tüm halk hikâyeleri elinde saz-dilinde söz, yüreğinde beşeri ya da ilahi bir sevgi vardır. Bazen giden bir sevgiliye yakılan ağıtta, bazen güzelliği anlatan , bazen de yiğitlik ve kahramanlıkları anlatan hatta; bazen toplumsal gidişatı eleştiren, yeren, halkın duygularını dile getiren koşuk ya da koşmalarımız vardır. İslamiyet öncesi Alp Er Tunga Destanında olduğu gibi yiğitlik ve kahramanlık sembolü kişileri destanımsı bir dil ile anlatmıştır Dede Korkut.
Erler çıkmış meydana,
Ağıt yakarlar Han’a.
Haykırırlar cihana,
Alp Er Tunga öldü mü?
Issız acun kaldı mı?
Ödlek öcün aldı mı?
İmdi yürek yırtılır?
Türklerin İslamla tanışması sonrasında, dini motiflerin de aşıklık geleneğine çok önemli tesirlerinin olduğunu görmekle birlikte, kültürel anlamda aşıklık geleneği özünden bir şey kaybetmeden tarihi seyirine devam etmiştir. Örneğin Bizler ilahi sevgiye giden yolun beşeri ve halk sevgisinden geçtiğini de yine sazı ve sözü ile ozanlarımızdan öğrenmişiz. Tüm dertlerimizi, sevinçlerimizi hatta tarihdeki bir çok kahramanlıklarımızı da sazı ve sözüyle ozanlarımız dile getirmiştir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi Aşıklık Geleneği ve sazın Türk tarihi ve de geleneklerinin bu günlere taşınmasında çok önemli bir yeri vardır, günümüzde de bu yerini korumaya devam etmektedir.
Polis Akademiyasına kursantların qəbulu başlayıb
2017-2018-ci tədris ili üçün qəbul şərtləri və qaydaları…
Buraxılış imtahanları iyunun 21-də keçiriləcək
“MİLLİ GEYİM GÜNÜ” layihəsinə start verildi
Heydər Əliyev – 93
İqtisad Universiteti 2018/2019-cu tədris ilinə yeniliklərlə başlayacaq
Без Шуша нет Карабаха, а без Карабаха нет Азербайджана…
Film Festival: “The fulfillment of the promise: Secrets of Vilnius”
Messi influenzato…
“Вниз по течению”…